Silahları Gömmenin Değil, Emperyalizme Karşı Savaşmanın Zamanıdır!
Emperyalizmin Saldırıları Karşısında Devrimci Enternasyonal’i Kuralım!
Uluslararası Eyüp Baş Emperyalist Saldırganlığa Karşı Halkların Birliği Sempozyumunun 8’incisi Küçük Armutlu’da gerçekleşti. Emperyalizmin saldırıları karşısında her yıl devrimci ve demokrat örgütlerin katılarak dünyada yaşanan gelişmeleri değerlendirdiği sempozyumda halkların devrimci enternasyonalinin burada, devrimcilerin, savaşa devam diyenlerin öncülüğünde yaşama geçirileceği vurgulandı.
Eyüp Baş’ın büyük emeğinin geçtiği bir mahalledeydik bu sene… Eyüp Baş’ın anısı 8. yılında yine insanların hafızasında. Sempozyumun hazırlıkları Salı günü temizlik ile başladı. Bir hafta boyunca hemen tüm kapılar çalınarak halk sempozyuma davet edildi. Salı gecesinden konuklar da gelmeye başlayınca onlar da temizlikten kitle çalışmasına yapılan her işe katıldılar. Akşam yıkımlara karşı davulla topluca gürültü eylemine katıldılar ve halkı da sempozyuma davet ettiler.
Sempozyumun ilk günü politik gezilere ayrılmıştı. Cephe’dir dediğimiz mahallelere götürdük herkesi. Armutlu’dan başladık ziyaretlere… Halkın Mühendis Mimarları projelerini anlattılar… ardından mahalle gezildi, Ölüm Orucu direnişinde mahallenin rolü, değerleri ve tarihi anlatıldı. Mahallede yapılan turun ardından yola çıkılarak Gazi’ye gidildi… Gazi’de ziyaretler Dayı’nın mezarında başladı. “Dünyayı bir kez de Türkiye’den sarsacağız” şiarıyla dayımız önünde saygı duruşunda bulunuldu ve diğer şehirlerle birlikte Eyüp Baş da ziyaret edildi. Gazi’de Hasan Ferit Gedik Uyuşturucu ile Savaş ve Kurtuluş Merkezi ziyaret edildi… Önceki sene ev sahipliği yapan HFG bu kez yaşadıkları saldırıyı ve eski yerlerini ne olursa olsun AKP’nin katil polislerinden geri alacaklarını vurguladılar. Daha sonra Pir Sultan Abdal Cemevine gidilerek burada ailelerin hazırladığı yemek yendi topluca. Buranın ardından Çayan Mahallesinde TAYAD ve Halk Meclisi ziyaret edildi. Ardından Okmeydanı’na gidilerek Grup Yorum’un konser çalışması dinlendi ve ardından binaları polis tarafından yeniden basılmış olan Dev-Gençliler ziyaret edildi. Politik gezinin en akılda kalan yanı buydu. Faşizm artık yüzünü gizleme ihtiyacı dahi duymadan katlediyor, yıkıyor, yakıyor… Ama gücü yok etmeye yetmiyor. Çıktığında tüm konuklar neden bütün savaşçıların buradan çıktığını şimdi daha iyi anladıklarını vurguladılar uzun geçen günün ardından.
Emperyalizm Değişmedi! Emperyalizme Karşı Direnmeyen Halklar Özgür Olamaz!
Sempozyum 21 Nisan günü yapılan panellerle devam etti. Av. Behiç Aşçı yaptığı açılış konuşmasında bazılarının emperyalizmin değiştiğini söyleyerek “demokratik emperyalizmi” keşfettiğini ancak bunların tamamen yalan olduğunu vurguladı ve dünyanın gerçekliğiyle konuştuğunun altını çizdi. Dünyadaki 8 ailenin kontrol ettiği paranın dünyada açlığı yok etmek için gereken paranın 3 katı olduğunu göstererek 8’in milyarlarca insandan daha fazlasına sahip olmasının bizim mücadelemizin temel nedeni olduğunun altını çizdi. Halklara direnmekten başka yol olmadığının altını çizen Aşçı tarihsel olarak ilk silahı kullananın burjuvazi, kendini savunmak için halkların ise silahlanmaktan başka bir seçeneği olmadığını vurguladı. Sosyalizmin olacağını halkların bildiğini ve o günün mutlaka geleceğini söyledi.
Behiç Aşçı’nın ardından Halk Cephesi adına yapılan açıklamada, bütün kötülüklerin nedeninin özel mülkiyet, halkların bütün sorunlarının sorumlusunun emperyalizm olduğu vurgulandı.
Yapılan açıklamada emperyalizmin saldırganlığı yıl yıl, ülke ülke anlatılarak halklara, devrimci örgütlere direnmek ve devrimci enternasyonali kurmak, büyütmek dışında bir yöntemin olmadığı vurgulandı.
Emperyalizmin Yönetememe Krizi
Emperyalizmin yönetememe krizi ile başlayan ilk oturumda Yunanistan’dan gelen Konstantina Kartsioti söz alarak bugün emperyalizmin eşitsizliğe dayalı düzenlenmemiş serbest rekabet ile tam bir krizin içinde bulunduğunu vurguladı. 2008’den beri süren krizin sonucunda bugün Trump ile birlikte krizin daha da derinleştiğini vurguladı. Bu durumu düzenlemek için de Kore’ye karşı saldırısını sürekli gündemde tuttuğunun altını çizerek ABD ve AB içindeki Almanya ve müttefikleri arasında kendini gösterdiğini vurguladı ve sürekli bir savaş provasının içinde olduğumuza işaret etti. Rusya’nın bölgedeki rolüne de değinen Kartsioti, bölgesel çatışmaların yeniden başladığına ve sınıf savaşlarının şekillendiğinin altını çizerek halkları öldürmek konusunda hiç de tereddüt etmediklerini vurguladı. Kapitalist ülkeler içindeki tepkilerin de artacağını aktaran Kartsioti aşırı sağcı hareketlerin gittikçe güçlendiğini ve kriz anlarında burjuvazinin koruyuculuğunu üstlendiklerini aktararak Yunanistan’ın bu politikaların çemberinde kaldığını vurguladı. Memorandumlar ile halkın tüm haklarının ellerinden alındığının altını çizdi. Her kıtada ve her ülkede emperyalizmin katliamlar ve saldırganlık gösterdiğini aktardı ve emperyalizmin yenilmez olmadığını, Ekim devriminin 100. Yılında tek zaferin sosyalizmde olduğunun altını çizdi. Haklıyız Kazanacağız sloganıyla sözlerini tamamladı.
Ardından Semiha Eyilik Halk Cephesi adına yaptığı konuşmada öncelikle Nuriye Gülmen’i tanıttı, faşizme karşı direnişini selamladı… Emperyalizmin tanımının Lenin’in yaptığı tanımdan beri değişmediğinin altını çizdi. Emperyalizmin asla değişmediğine vurgu yapan Eyilik emperyalizmin tahlili doğru yapılmadığında günlük çıkarlar uğruna halkların emperyalizmle işbirliği yapar hale getirildiğine işaret etti. Kemal Gün’ün oğlunun mezar hakkı için açlığıyla direndiğini vurguladı. Emperyalizme karşı direnişin niteliğinden çok direnmenin önemini vurguladı. “Önemli olan silahların büyüklüğü değil ortaya konulan direnme iradesidir” diyerek direnişin gerekliliğini vurguladı.
Devrimci Tutsaklar Dünyanın Her Yerinde, Kendi Halklarına Umut ve Direnme Gücü Oluyor!
- oturumda emperyalizmin hapishaneler politikaları anlatıldı. Öncelikle TAYAD adına ‘96 Ölüm Orucu gazisi Mehmet Güvel söz alarak Türkiye’de hapishane direnişlerinin her zaman katliamlarla yok edilmeye çalışıldığını ancak ‘84’ten başlayarak asla da başarılı olamadıklarını aktardı. 19 Aralık Katliamını bizzat yaşayan Güvel hapishanelerde teslim alınamayan tutsakların tahliyelerle teslim alınıp direnişin durdurulması için geliştirilen politikaların da dışarıda süren direnişlerle boşa çıkarıldığını anlattı. TAYAD’ı yaratan en temel ihtiyacın da bu saldırılar karşısında ailelerin çocuklarının sesini dışarı taşıma çabası olduğunu vurgulayarak TAYAD’lı Aileleri selamladı ve hasta tutsak Mesude Pehlivan için yapılan kampanya için de çağrısını yineledi.
Ardından IRA’lı tutsaklar adına söz alan Diarmoud Mac Dubglais de kendi tutsaklarının da benzer süreçler yaşadığına işaret etti. Britanya’da hapishane yönetiminini IRA tutsaklarının örgütlülüğünü tanımadığını, ancak tutsaklarla her görüşme talebinde örgütlülük işaret edilerek ve açlık grevleriyle direnişler sürdürülerek idarenin de örgütlülüğü tanımak zorunda bırakıldığını anlattı.
İrlanda’nın 800 yıldır işgal altında olduğunu aktaran Mac Dubglais, her kuşağın silahını alarak bu işgale direndiğine dikkat çekti. Tutsakların siyasi tutsaklar ve sosyal tutsaklar olarak değerlendirildiğini ancak kendilerinin bu yargılamayı ve tanımlamayı kabul etmediğini vurgulayan Mac Bubgulais işgal altındaki topraklardan Britanya’nın barış anlaşmalarıyla ya da kendiliğinden gitmeyeceğini, yalnıza halkın meşru silahlı direnişiyle kovulabileceğine vurgu yaptı.
Yunanistan’dan gelen Sofia Penteridou da Yunanistanlı siyasi tutsaklara uygulanan hapishanelerdeki dayatmaları ve onların son yıllarda gelişen açlık grevi eylemleriyle ilgili dışarıda hayata geçirilen dayanışmayı anlattı. İçeride açlık grevi yapanlar için dışarıda da faaliyet yürütmenin halkta yarattığı olumlu sonuçlara dikkat çekti.
En son tekrar söz alan TAYAD’lı Feridun Osmanağaoğlu da OHAL’lerle iyice ayyuka çıkan hak gasplarını ve hapishanelerdeki genel direnişi anlattı. Cemevine yapılan saldırıda gözaltına alınarak işkencelerin ardından tutuklananlardan biri de Osmanağaoğlu… Hapishanelerdeki kitap sınırlaması ve keyfi hak gasplarına karşı süren direniş selamlandı ve özgür tutsaklara asla baş eğdirilemeyeceği tekrar vurgulandı.
Son olarak Nuriye Gülmen söz alarak işten atılma ve direniş süreçlerini anlattı. KHK ile işten atılan yüz binlerce kamu emekçisinden 30’u hakları için direniyor. Açlık grevinin 44. gününde bulunan Nuriye Gülmen yürümekte zorlansa da yapılan saldırıya karşı direnişini daha çok insana duyurabilmek için sempozyuma katıldı ve adım adım direnişi ve hedeflerini anlattı.
Emperyalizm Demek Katliam Demek, Emperyalizm Rojava’da da Değişmedi!
İlk günün son oturumu Kemal Gün’ün sempozyumu selamladığı video ile başladı. Kemal Gün oğlunun mezar hakkı için başlattığı açlık grevinin ilerleyen günlerinde herkesi dayanışmaya çağırdı.
Ardından Suriye’de yaşayan ancak sempozyuma gelemeyen Ahmed el İbrahim sıcak selamlarını yolladı. Son oturumda emperyalizmin Ortadoğu’daki krizi ve Rojava’nın değerlendirmesi yapıldı.
İlk olarak Behiç Aşçı Ahmed İbrahim’in konuşmasını da okudu, yolladığı mesajda emperyalizmin sola dair değerleri de yozlaştırmaya çalıştığını, enternasyonalizmi küreselleşmeye dönüştürüp herkesi kendi kalıbına sokmaya çalıştığını vurguladı ve Suriye’de halkların her gün öldüğünü, buna karşı Anti-Emperyalist Cephe’nin önemini vurguladı.
Behiç Aşçı daha sonra Khiam Örgütünden gönderilen mesajı okudu. Muhammed Safa mesajında Eyüp Baş’ı selamlayarak bu süreçte bu sempozyumun örgütlenmesinin siyasi önemine değindi. Ardından son dönemdeki ABD saldırılarını aktardı ve emperyalizmin bu saldırılarını Ortadoğu’da tüm ülke sınırlarını yeniden çizmek için gerçekleştirdiğini belirterek Bahreyn’de ve Yemen’de, Filistin’de yapılanları aktardı.
Konuşmacılardan ilk olarak Nurhan Yılmaz söz alarak emperyalizmin tarihinin yağma, sömürü ve katliam olduğunu vurguladı ve son 100 yılda emperyalistlerin Ortadoğu’daki varlığının da bu sonuçları yarattığını aktardı. Emperyalizmin kendi yıkımını geciktirmek için enerji kaynaklarına saldırdığını vurguladı. Emperyalist 1. Paylaşım Savaşı öncesinden başlayan paylaşımlar ve 2. Paylaşım Savaşında Almanya’nın da Mısır’a girmesiyle yeni bir bölüşümün gündeme geldiğini anlatan Yılmaz, bu bölgedeki ülkelerin 4 milyonluk nüfuslara indirgenerek yeni devletler kurulduğunu aktardı. Ardından Siyonist İsrail devletinin de Filistin topraklarına yerleşmesiyle burada İsrail’in emperyalistlerin bölgedeki vurucu gücü olduğuna işaret etti. 1970’lerde de saldırı politikalarının CIA eliyle hayata geçirildiğini ve ardından ABD’nin Irak’a girişiyle sömürü ve saldırganlığın sürdüğünü aktardı. Emperyalistlerin 11 Eylül’ü bahane ederek Afganistan’da hala katliamlarını sürdürdüğünü ve Irak’taki işgalle varlıklarını kalıcılaştırmaya çalıştıklarını aktaran Yılmaz Arap Baharı’na da değinerek yoksul halkın ayaklanmasının basında fazlaca yer almasının devrimciler açısından gerçek sebebin araştırılmasını zorunlu kıldığını belirtti. Daha sonra da yaldızları dökülen bir devrim olduğu, emperyalistlerin var olan çelişkileri kullanarak Ortadoğu’yu yeniden şekillendirdiklerinin ortaya çıktığını söyledi. “ABD’nin BOP’u zaten açıklanmıştı, 22 devlet yeniden şekillenecek ve direnişçi örgütler yok edilecekti” sözleriyle projeyi aktaran Yılmaz, daha projenin başında ABD’nin Dışişleri Bakanının Lübnan’daki çocuk cesetleriyle ilgili durumu yeni Ortadoğu’nun doğum sancıları olarak nitelediğini hatırlatarak, bu kanlı savaşta ABD’nin en büyük müttefikinin topraklarını bu saldırılar için açan Türkiye olduğunun altını çizdi.
Emperyalizmin elindeki en önemli silahın ise ideolojik propaganda olduğuna dikkat çekerek özellikle 90’lı yıllarda kavramların içinin boşaltıldığına dikkat çekti ve artık emperyalizme küreselleşme, işgale ise özgürlük götürme dendiğinin altını çizdi. Dost, düşman ve emperyalizmin ne olduğu köşeli olarak tanımlandığında aslında Suriye’deki durumun karmaşık olmadığını belirten Nurhan Yılmaz emperyalistler ilk olarak müdahale edecekleri ülkelerin liderini yasadışı ilan ettiğini, sürekli haber ve fotoğraflarla halkına zulmettiği yalanının yayıldığını ve kimyasal silah kullanıp halkını katlettiği propagandasının yapıldığına işaret etti. Ortadoğu’da ABD üssünün olmadığı tek yerin Suriye olduğuna dikkat çeken Yılmaz Kürt milliyetçilerinin emperyalistler ve işbirlikçileri arasındaki çelişkiden faydalanmaya çalışarak bugün emperyalistlerden yardım dilenen bir konuma geldiklerinin altını çizdi ve bu hareketin en büyük zayıflığının Marksist-Leninist bir ideolojiye sahip olmamasına ve ‘90’lardan itibaren yaşadığı savrulma ile emperyalistler olmadan bir çözüm görememesinden kaynaklandığını anlattı. İkinci büyük zayıflığının kendini merkeze alarak sorun çözülsün de nasıl çözülürse çözülsün mantığıyla yaklaştığını ve genelin çıkarını kendi çıkarına feda ettiğini belirtti ve bugün Kürt halkının kaderini kendilerinin değil emperyalistlerin belirlediğinin altını çizdi.
Ardından söz alan Jean Franco Castellotti Ekim ayında Anti-Emperyalist Cephe olarak yapılan Suriye Dayanışma ziyaretinden izlenimlerini anlattı. Suriye’de yapılan Ortodoks Kilisesi ziyaretinde kilise papazının kendilerinin Hristiyan olmaktan önce Suriyeli olduklarını vurgulayarak emperyalistleri kiliseye almadıklarını aktardı. Yaralı askerleri ziyaret ettiklerinde ise askerlerin gözlerinde direnişin ışığı olduğunu anlattı ve karşısında tüm emperyalist ve işbirlikçilerinin saldırısına tanık olduklarını ve savaşa rağmen hala eğitim ve sağlığın ücretsiz olduğuna dikkat çekti.
Soru-cevap kısmında Behiç Aşçı da sosyalizmin anlatımı konusunda sorun yaşandığının altını çizerek Kürt milliyetçilerinin sosyalizmi anlatamayacağını, bunun kendilerini inkar olacağını vurguladı. Bunun yerine karşılarındakinin yaklaşımına göre kendilerini anlattıklarını aktararak halkların kendiliğinden sosyalizmi bilemeyeceğini, çünkü özellikle Kürdistan’da halkın düzen yayınları ve sosyalizmi de kendine göre yorumlayan Kürt milliyetçi yayınların etkisinde olduğunu söyledi. “Özellikle dünyada emperyalist saldırganlığın artması, sosyalist yönetimlerin yıkılmasıyla birlikte sosyalizme karşı büyük bir saldırı dalgası başlatıldı. O dalgaya direnecek ideolojik gücü olmayanlar sosyalizmin önüne ya da arkasına bir şeyler eklemeye başladılar. Özgürlükçü sosyalizm, yeşil sosyalizm, ekolojik sosyalizm, sosyalist eşitlik gibi hiçbir bilimselliği olmayan eklemeler çıkarmalar yapıldı. Aynı şey Kürdistan’da da yapılıyor… Bunlar saçma sapan şeylerdir, ister ekle, ister çıkar, sosyalizm sosyalizmdir! Devrimciler de sosyalizmde herkes özgür olacak demiyor. Sosyalizmde ezilen halklar özgür olacak, ezen tekeller, emperyalistler, onlara işbirliği yapanlar özgür olamayacak. Herkesin özgür olacağı koşullar komünizm aşamasında olabilir ancak. Yani bütün dünyada, tüm sınıfların yok edildiği aşamada… Bu aşamaya gelinceye kadar da sosyalizm, sosyalizm olarak kalmaya devam edecek.” Sözleriyle Kürdistan’da yapılan tartışmaları aktardı.
Sempozyumun ilk günü Rojava tartışmalarıyla sonlandırılırken tüm sempozyum katılımcılarıyla beraber Sevgi Erdoğan Vefa Evi’nin erkekler bölümünün açılışına geçildi. Açılışta Vefa yoğurtları sinevizyonu izlendi ve emekle yaşamın nasıl örgütlendiği anlatıldı, ev gezildi.
Emperyalizmin Her Türlü Saldırısına Cephe’den Cevap Vereceğiz!
Sempozyumun 2. gününe, ev sahipliği yapan Pir Sultan Abdal Derneğinin hazırladığı sabah kahvaltısı ile başlandı. Kahvaltının ardından emperyalizmin ideolojik hegemonyası ve devrimci değerlere yönelik saldırılarını içeren ilk oturum gerçekleştirildi.
Bu oturumda ilk olarak Halkın Mühendis ve Mimarları adına Barış Yüksel söz alarak emperyalizmden çekip alınan bilgiyle yaptıkları halkça üretimleri anlattı. Dersim’de köy boşaltma politikalarıyla köyünden göç ettirilip yıllar sonra döndüğünde elektrik verilmeyerek boyun eğdirilmeye çalışılan halk için yapılan su tirbünü de anlatılarak tutuklu Olcay Abalay ile dayanışma çağrısı yapıldı.
Ardından Bulgaristan’dan Stefan Petrov söz alarak sosyalist dönemdeki yaşamlarını anlatarak sosyalist düzenin değerlerini koruyabilecek bir halk ordusuna sahip olduklarını belirtti ve eğitim, sanayi ve kültürel açılardan en güzel zamanları geride bıraktıklarını belirterek uyuşturucunun sosyalizmin dağılmasıyla Bulgaristan’a girdiğinin altını çizdi. “Marksizm-Leninizm’in 1956’da revize edilmesiyle sınıf mücadelesinin inkarı ile bizlere, zaten kazandık denilerek emperyalizmle barış içinde yaşama teorileri ortaya konuldu. Bu bizim için önemli bir ders oldu, emperyalizm vardır ve onunla savaşmak gerekir, on yıllar sonra emperyalizm ile barış içinde yaşanmasının mümkün olmadığı ortaya çıktı” diyerek on yılların ardından Bulgaristan’ın bağımsız bir ülke olmadığına dikkat çekti. Ülkelerinde 4 ABD üssü olduğunu ve ekonomik-sosyal açıdan eski haliyle hiç ilgisinin kalmadığına dikkat çekti.
Sosyalist dönemde yaratılan ulusal kültürün kapitalizm tarafından yok edildiğini ekleyen Petrov, reformların Komünist Parti’nin kendisi tarafından hayata geçirildiği için halkın komünizme dair yargılarının umutsuzluk ve güvensizlik olduğunu belirtti.
Sonrasında ABD’li İşçi Hareketinin sempozyumu selamlama mesajı okundu. Ardından Barotba adına Maxim Firsov söz alarak emperyalizmin kendi hükümdarlığını korumak için kullandığı yeni yöntemleri Ukrayna, Gürcistan ve Moldova üzerinden anlattı. “Biz birçok devrimler gördük, ki bunları devrim olarak karşılamadık. Ancak nasıl oldu da emperyalizm bizim olan devrimi elimizden aldı. 1991’de dünyanın bölüşümü tamamlandı ve bundan sonraki gelişim dibe doğru gelişti. Emperyalizmin sosyal tarafı sadece üretimle değil, tüketimle de sağlandı. Toplumu kontrol etmek için en gerici gruplara destek verildi.
Sovyetlerin parçalanmasıyla batı ülkelerinden çok ciddi bir para aktı, bu parayla yeni entelektüeller, dergiler, sanat üretimleri ortaya çıktı. İstediklerine varmak için tüm devletlerde ideolojik bir yapı yaratmaya çalıştılar. Yıllarca Ukrayna’nın ne kadar eski bir millet olduğu anlatıldığını, Karadeniz’i onların atalarının kazdığını söylüyorlardı. Moldova’da ise böyle bir halk olmadığını, Moldova dilini Sovyetlerin ürettiğini söylediler. Rusya’da ise insanların kendi tarihinden utanmasını sağladılar, 2. Dünya Savaşı için ileri geri konuşmaya başladılar. Ancak bunu başaramadılar. Ama halkın büyük kısmı hala sosyalizmi özlüyor. Bunu Donbas’ta gördük, halk hiçbir Komünist Parti olmadığı halde kızıl bayraklarıyla direnişe geçti.” sözleriyle eski Sovyet ülkelerinde bugünkü parçalanmayı anlattı ve sosyalizme dair tüm değerlerin yasaklanarak, küfredilerek halkın değerlerinin yok edilmeye çalışıldığını vurguladı. Ve konuyu doğru anlamak için sosyalizme sosyalizm, emperyalizme emperyalizm ve silahlı mücadeleye de silahlı mücadele denmesinin zorunluluğunu ortaya koydu.
Sonrasında Ali Aracı söz alarak emperyalizmin ideolojik hegemonya ile tarihsel gerçekleri dahi halkın beyninde değiştirmeye çalıştığını, Rambo örnekleriyle aktardı. Grup Yorum’un da ustalarından öğrendiği gibi, halkın sanatını yaptığını vurgulayarak emperyalistlerin halkın değerlerini yozlaştırmak için sanat ve kültür dergileri yayınladıklarını ortaya koydu. Picasso’nun karşısına Salvador Dali’nin eserlerinin çıkarıldığını ancak halkların kendi sanatına sahip çıktığını vurgulayan Aracı bizlerin de bütün emperyalizmin imkanlarına rağmen dünyanın en büyük eserlerini sosyalistlerin çıkardığını anlatarak kendi halkına ihanet edenlerin ödüllere boğulduğunu aktardı. Ve sözlerini H. Hüseyin şiiriyle sürdürerek şiirin işkencede, tecritte beyni teslim alınmaya çalışanları ayakta tutan bir güç olduğunu vurguladı.
Asıl Terörist Emperyalistlerdir!
Sempozyumun sonraki oturumunda emperyalizmin terörist ilan ederek yok etmeye çalıştığı, saldırdığı kurumlar söz aldılar. Öncelikle İtalya’dan Jean Franco Castellotti İtalya’da Berkin Elvan Kültür Merkezinde yaptıkları Berkin ve Elif, Şafak ve Bahtiyar resimlerini göstererek emperyalizmin terörist ilan ettiklerinin halkların kahramanı olduğunu vurguladı.
Sonrasında Hasan Ferit gedik Uyuşturucu ile Savaş ve Kurtuluş Merkezinden Fikret Akar söz alarak Gazi’deki polis terörü sonucu işgal edilen merkezlerini geri alacaklarını vurguladı ve uyguladıkları tedavi biçimini anlattı. Sonrasında Naim Eminoğlu söz alarak Kore Halk Cumhuriyetine yaptıkları ziyareti ve bu esnada Batı medyasında geçen savaş başlıyor haberlerinin oradaki halka nasıl yansıdığını ve halkın kendini korumak için askeri olarak kendisini geliştirmesinin önemine vurgu yaptı.
Son olarak da Av. Selçuk Kozağaçlı söz alarak emperyalizmin saldırıları karşısında tüm hukuki ve meşru yollarla hak arama yöntemlerinin uygulanması gerektiğini vurguladı ve Musa Aşoğlu’nun emperyalistlerin bu politikaları sonucu tutsak edildiğini anlattı. Uluslararası mahkemelere de başvurulabileceğini ancak bunun temel mücadele aracı olarak görülemeyeceğinin altını çizen Kozağaçlı, Birtan Altunbaş ile ilgili işkence davasının emperyalistlerin de gündemine girdiği zaman mahkemede tüm basının sırf devrimcilerden “Bakın Amerika da söyledi” cümlesini duymak için bulunduğunu ancak bu tarihsel hataya düşmemek gerektiğine işaret etti.
Sempozyumun en son oturumunda ise emperyalizmin saldırıları karşısında halkların nasıl direnmesi gerektiği konuşuldu. Bu oturumda öncelikle silahı bırakmayan FARC gerillalarının savaşı bırakmayacaklarını ilan ettikleri açıklamaları okundu. Önceki yıl yoğun tartışmalarla uzlaşma süreci mahkum edilen FARC gerillalarının savaşmaktan vazgeçmedikleri sürece halkların desteğini görecekleri vurgulandı. Bu oturumda İrlanda’dan Diarmoud Mac Dubglais söz alarak IRA’nın silah bırakmasıyla İrlanda’da yaşanan baskı ve işgalin değişmediğini vurgulayarak, İrlanda halkının savaşmayı sürdüreceğinin altını çizdi. Son olarak Halk Cephesi adına konuşan Dilan Uludağ da dağlarda ve şehirlerde savaşan Halk Kurtuluş Savaşçılarını selamlayarak faşizmin saldırılarıyla Türkiye halklarını asla teslim alamayacağını, Dersim’de kaybedilen, cenazesi dahi verilmeyen gerillaların hesabının hem Leyla, Mahir ve Oğuz’la, hem de Bilgehanlarla sorulduğunu, cenazeler için Kemal Gün’ün bedenini açlığa yatırdığını vurgulayarak direniş cephesinin bir bütün olduğunun altını çizdi. Savaşın seyrini ve sonucunu belirleyecek olanın silahların gücü değil M-L ile mücadeleyi büyütmek, elinde yalnızca bir taş ile de olsa direnmek olduğunu aktardı.
Sempozyum oturumları hep birlikte söylenen “Çav bella” şarkısıyla sonlandırıldı. Akşam ise tüm konuklarla birlikte gerilla türküleri söylendi ve tüm katılımcılar kendi devrim marşlarını söylediler. Ertesi gün de Grup Yorum’un Armutlu’da Şenay Hanoğlu’nun direniş evinin çatısında gerçekleştirilen dam konserinde halaylar çekildi…